Cumhuriyet
Bugün, Cumhuriyetimizin 99. yılını kutlamanın, gurur ve mutluluğunu yaşıyoruz. 29 Ekim 1923 tarihi, milletimizin kaderi için, bir dönüm noktasıdır. Ben bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nde değil de, başka bir ülkede bu konuşmayı yapıyor olsaydım, Cumhuriyetten sadece bir yönetim şekli olarak bahsedecektim: Halk tarafından, yöneticilerin belli bir süre için, belirli yetkilerle seçildiği bir yönetim biçimi. Fakat bizim için cumhuriyet, kitaplarda yazan bir tanım olmanın, çok daha fazlasını ifade etmektedir. Cumhuriyet’in ülkemizde neleri değiştirdiğini anlayabilmek için, hem 1923 yılı Türkiye’sini hem de sonrasında yaşanan gelişmeleri, çok iyi bilmek gerekir.
1923 yılı Türkiye’sinde genel durum şöyledir:
Ülkemizin batısında, emperyalist güçlerin harekete geçirdiği Yunan ordusu, güneyinde Fransız ordusu, doğusunda ise Rus ordusu ve Ermeni çetelerine karşı savaşmış bir halk düşünün. Bu savaşların ağır yükünü, hala üzerinden atamamış bir halk!
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, çok büyük ve kanlı savaş olarak nitelendirdiği Sakarya Meydan Muharebesi, zaferle sonuçlanmıştır. Fakat bunun bedeli olarak, binlerce askerimiz ve yüzlerce iyi yetişmiş subayımız şehit olmuştur. Bu sebeple bu savaş “Subaylar Savaşı” olarak adlandırılmıştır. Kurtuluş Savaşı’nda şehit olan subay sayımız, diğer ulusların rakamlarından çok daha yüksektir. Milletimiz, iyi yetişmiş, kültürlü bir nesli savaş meydanlarında kaybetmiştir. Cumhuriyetin başlarında, okuryazar oranımız %7 civarındadır yani yok denecek kadar azdır.
Bunca savaşın ve kaybın ardından, 1923 yılında ülke nüfusu 13 milyon civarındadır. Bu nüfusun da %75’i köy ve kasabalarda yaşamaktadır. Aktif nüfusun, %82’si tarımda çalışmakta sadece %5’i, sanayi ve madencilikle uğraşmaktadır. Sanayi ile uğraşanların çoğu, üretimden ziyade tamircilik yapan küçük atölyelerde çalışmaktadır.
Ülkemiz, ekonomik alanda eski devrin iki ağır yükünü üzerinde taşımaktadır. Bunlardan biri, ekonomisi iflas etmiş olan Osmanlı Devleti’nin, 129 milyon lira tutarındaki dış borcudur. Genç Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı borçlarının tamamını ödeyecektir. İkincisi; sanayi, ulaştırma, madencilik gibi sektörlerdeki bütün büyük işletmelerin, yabancıların tekelinde olmasıdır. Oysa kalkınabilmek için, sanayimizin milli olması gerekmektedir.
Biz bu durumdayken, Amerika’da kişi başına düşen milli gelir 1.557, İngiltere’de 784 Türk lirasıdır. Türkiye’de ise bu rakam yalnızca 114 Türk lirasıdır. Görüldüğü gibi, geri kalmışlığın açık bir ifadesi olarak, Türkiye'de kişi başına düşen gelir, ileri memleketlerdeki seviyenin, çok altında bulunmaktadır.
29 Ekim 1923’te, Cumhuriyetle birlikte, Türk milletinin adeta yeniden diriliş dönemi başlamıştır. Halk yönetimde söz sahibi olurken, Cumhuriyet'in yaktığı ışıkla birlikte, reformlar peş peşe gelmiştir.
Özellikle planlı ekonomik modellerle, Türkiye'ye can verecek fabrikalar birbiri ardınca kurulmuştur. Yabancıların ellerindeki demiryollarının tamamı satın alınmış, Türkiye'nin dört bir yanı demir ağlarla örülmüştür. Devralınan yaklaşık 3 bin 300 kilometrelik demir yolu hattı, Atatürk döneminde, iki katına çıkarılmıştır. Yabancıların elindeki limanlar ve tersaneler satın alınmış, yetmemiş yenileri yapılmıştır.
Peki, kültürel alanda neler değişmiştir? Akıl ve bilimin rehberliğinde milli eğitim seferberliği başlatılmıştır. Cumhuriyet’in başlarında %7 olan okuryazarlık oranı, 1940’ta %20’ye çıkmış ve bu oran artarak devam etmiştir.
Türk kadını, ülke yönetiminde söz sahibi olmuştur. Türk kadını, seçme ve seçilme hakkına, Avrupa’dan çok daha önce sahip olmuştur.
Türkiye'nin dünya ile entegrasyonu sağlanmış; milletlerarası saat, takvim, ölçü ve rakamlar kullanılmaya başlanmıştır. Kısa sürede, genç Türkiye Cumhuriyeti, yepyeni kurum ve kuruluşlarıyla, dünyada hak ettiği yerini almıştır.
Cumhuriyet öncesi ve sonrasındaki gelişmeler geceyle gündüz kadar farklıdır. Konuşmamın başında söylediğim gibi bizim için Cumhuriyet, kitaplarda yazan bir tanımdan çok daha ötesini anlatmaktadır.
Bizim için Cumhuriyet, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında, ateşten gömlek giymiş bir milletin, kahramanlık destanıdır.
Uçurumun kenarındaki yıkık bir ülkeden, yedi düvelle kanlı boğuşmalardan ve yıllarca süren savaşlardan sonra, tüm dünyanın saygı ile tanıdığı yeni bir devletin temelidir.
Cumhuriyet; Türk kadınına “Ey kahraman Türk kadını, sen yerlerde sürünmeye değil omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” sözüdür.
Sırtında bebeği ile cepheye mermiler taşıyan annelerin emeğidir.
Kız çocuklarının, hayallerinin peşinde, aydınlık geleceğe koşmasıdır.
Bizim için Cumhuriyet; sanattır, müzedir, tiyatrodur.
Cahillikle savaşmayı, düşmanla savaşmak kadar hayati görmektir.
İflas etmiş bir devletten, bağımsız bir devlet yaratmaktır.
Üretmektir, her fabrikayı bir kale görüp, ülkenin dört bir yanını donatmaktır.
Savaşta ölen arkadaşını görüp, üç dakika içinde öleceğini bildiği halde, vatanı için savaşmaktan vazgeçmemektir.
“Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!” diyen büyük komutanın ,emrini eksiksiz yerine getirmektir.
Ülkenin dört bir yanı işgal edilmişken, Mustafa Kemal’in askeriyim demektir.
Dumlupınar’da, Afyon’da, Kocatepe’de, İzmir’de, Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere emaneti olan Cumhuriyetimize her zaman sahip çıkacağız.
Anıl ÜZDEN
Tarih Öğretmeni
Kaynakça
Akyıldız, H., Eroğlu, Ö. “Türkiye Cumhuriyeti Dönemi Uygulanan İktisat Politikaları”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi İlimler Fakültesi, 2014, C.9, S.1, ss. 43-62.
Eroğlu, N. “Atatürk Dönemi İktisat Politikaları (1923-1938)”, Marmara Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi, 2007, C. XXIII, S.2; ss. 63-73.
Koçtürk, M., Gölalan, M., “1923- 1950 Türkiye Ekonomisinin Yapısal Analizi”; Üçüncü Sektör Kooperatifçilik,2010, 45, S.2., ss. 48-65.